Yanartaş
Olympos Antik Kentinin kuzeyinde yer alan Çatal Dağın kuzeydoğu yamacında uzanan Yanartaş, metan gazının yeryüzüne ulaşıp yanmasından oluşmuş doğal bir ateştir. Antik dönemde bu ateş çevresi önemli bir Hepaistos kült merkezi olarak kullanılmıştır.
Hepaistos, doğduğunda çirkin bir görünüme sahip olunması nedeniyle, Zeus tarafından Olympos Dağından fırlatılmıştır. Çirkinliğiyle birlikte topallığı nedeniyle diğer tanrılar tarafından da hor görülen Hepaistos, yer ve gökyüzünden kaçarak yanardağların altına yerleşmiş ve kendisine demirciliği meslek edinmiştir.
Yanartaş çevresindeki Hepaistos tapınağı nedeniyle, Yanartaş’ın diğer bir ismi de Hepaisteion’dur.
Hıristiyanlığa geçişle, Hepaistos kültünün sona ermesinden sonra da Yanartaş, uzun bir süre kutsallığını koruyabilmiştir. Bugün bile bazı yazıtları ve sunak kalıntıları görülebilen tapınağın üzerine, Bizans döneminde büyük bir Bazilika yapılmıştır. Bazilikanın doğusunda alt kısımda yine Bizans dönemine tarihlendirilen yapılar yer almaktadır. Bu kısımda, Roma Devrine ait bir çeşme yapısı da bulunmaktadır.
Ulupınar çayının oluşturduğu küçük Çıralı ovasının güneybatı yamaçları izlenerek ulaşılan kuru dere ile Khimaira arasında kalker taşlarından yapılmış antik bir yol vardır. Yer yer yıkılmış ve yok olmuş olan yol Khimaira’ya kadar izlenebilmektedir.
“Lykia’nın sönmeyen ateşi” olarak adlandırılan Khimaira için ilk kez Homeros tarafından aktarılan efsane, Bellerophontes ile Khimaira isimli canavar arasında geçen mücadeleyi anlatmaktadır.
Efsaneye göre, Bellerophontes, Troya’da Anadoluluların yanında savaşan Glaukos’un oğludur. Bellerophontes’in sözcük anlamı Belleros’u öldüren demektir, ancak bu Belleros’un kim olduğu bilinmemektedir.
Belleros’u yanlışlıkla öldüren ve buna çok üzülen güçlü ve yakışıklı Bellerophontes, üzüntüyle gittiği Argos’ta kralın karısı Anteia’nın ahlaksız tekliflerine evet demediği için iftiraya uğrar. Argos Kralı da onu Lykia Kralı olan kayınpederine gönderir ve öldürülmesini ister. Törenlerle karşıladığı bu yiğit gence misafirperverlik kuralları gereği dokunamayan Lykia Kralı, Bellerophontes’den kurtulabilmek için, ona, ölümüne yol açabilecek işler buyurur. Bunlardan birisi de, Khimaira isimli canavarın öldürülmesi işidir. Zaten önü aslan, arkası yılan, ortası keçi olan ve ağzından alevler çıkaran Khimaira ile karşılaşmak bile ölüm demektir.
Bu ölümcül görevi üstlenen Bellerophontes, Lykia’nın başkenti Xanthos’dan yola çıkarak, bugünkü Akdağ’ın olduğu yerde, bir kaynağın kenarında mola verir ve uykuya dalar. Rüyasında tanrıça Athena’yı görür. Tanrıça ona, uyandığında yanında bulacağı altın gemi, kaynağa su içmeye gelen kanatlı at Pegasos’un ağzına taktığında Pegasos’un onun emrine gireceğini ve ancak Pegasos’un yardımıyla Khimaira’nın hakkından gelebileceğini söyler.
Uyandığında yanında altın bir gem bulan Bellerophontes, hemen bir çalının arkasına saklanır. Akşamüzeri Pegasos’un havada süzülerek kaynağa inip su içtiğini görür. Aniden atın kulağından tutarak, altın gemi ağzına geçirir. Pegasos artık onun emrindedir. Bellerophontes atın sırtına atlar ve Khimaira’nın yurduna, yani bugünkü Yanartaş’a gelirler. Onları gören Khimaira, ağzından çıkan alevleri öfkeyle üzerlerine gönderir, ama Pegasos’un akıllı bir manevrası sayesinde alevleri atlatıp, yanmaktan kurtulurlar. Bunun üzerine, Bellerophontes uzaktan ok ve mızrak yağdırmaya başlar canavarın üzerine. Khimaira yaralanmıştır, ama hâlâ direnmektedir.
Son mızrağını yakından ve öyle güçlü fırlatır ki Bellerophontes, canavar yerin yedi kat altına gömülür. Gömülür, ancak ağzından çıkan alevler sönmez. İşte o gün bu gün binlerce yıldır yanar Khimaira’nın ağzından çıkan alevler, yöre halkının pek güzel adlandırdığı Yanartaş’ta.
Kaynak: Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul 1993